M. Zâhid Kotku (Rh.A.) Hocaefendi dualarla yâd edildi

haber-14

21. yüzyılın önde gelen mürşid-i kâmillerinden Mehmed Zâhid Kotku (Rh. A.) Hocaefendi, dünyaya gelişinin Hicri 123. yıldönümünde Kur’an-ı Kerim hatimleriyle ve özel programlarla yâd edildi.
Mehmed Zâhid Kotku Hocaefendi, AKRA’da gün boyu özel yayın akışıyla, akşam namazını müteakiben ise İskenderpaşa Camii’nde sevenleri tarafından yâd edildi.

İskenderpaşa Camii’nde akşam namazını (1 Safer 1438, 01 Kasım 2016 Salı) müteakiben başlayan yâd programında, Erzurum Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Arslan, “Mehmed Zâhid Kotku Hocaefendi’nin Sırât-ı Müstakîm, Doğru Yolda Olmakla İlgili Fikir ve Tavsiyeleri” konulu bir konuşma yaptı.
Konuşmasına Mehmed Zâhid Kotku Hocaefendinin hayatından kesitler sunarak başlayan, Prof. Dr. Şükrü Arslan, “ Kotku Hocaefendi, bireysel yaşayışının Kur’an ve sünnete uygun olmasıyla örnek olmuş, sözlü ve yazılı olarak anlattıklarıyla Allah’ın dininin doğru öğrenilmesi ve yaşanması için çalışmış, Cenab-ı Hakk da kendisine lütuf ve ihsanını esirgememiştir. Sözlü sohbetlerinin bir kısmının kayda geçirilmiş ve insanların istifadesine sunulmuş olmasını iyi bir fırsat olarak değerlendirmek gerekir. Sözlü irşadları yanında üstün kişiliğiyle insanlara örnek olmaya devam etmiş ayrıca yazılı olarak da hocamız çok sayıda eser bırakmıştır. Bu eserlerini; Tasavvufi Ahlak, Cennet Yolları, Ana Baba Hakları, Nefsin Terbiyesi, Hadislerle Nasihatler ve diğerleri olarak hatırlayabiliriz. Hepsi hocaefendinin hem kişiliğini yansıtmakta hem de Allah’ın dinini yüceltmek, O’nun rızasını kazanmak bakımından insanlara büyük çapta hizmet etme aşkı içinde hayatını geçirmiş bir şahsiyet olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla onu rahmetle anmamız gerekir ve bu bizim için bir görevdir” dedi.
Arslan, “Peygamberlerin görevi iki çeşittir: Tebliğ ve örneklik. İnsanlara dini tebliğ etmek ve bu tebliği insanlara model olarak sunmaktır. Biri sözlü bir diğeri fiili özelliktir. Ayet-i kerimede Allahu Tealâ; “Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni insanlara tebliğ et, bu görevini yerine getirmezsen Allah’ın emrettiği bu görevi yapmamış olursun” diye hitap ediyor ayrıca biz mü’minlere Rabbimiz şöyle haber veriyor; “Andolsun ki Allah’ın elçisinde ahireti düşünen ve Allah’ın huzuruna çıkmayı kalbinde taşıyan insanlar için, Allah’ı çokça ananlara Allah elçisinde güzel bir örnek vardır.” Bununla birlikte, hadis-i şerifte de; dini önderlerin diğer insanlara örnek olmaları ve İslam’ı iyi temsil etmeleri anlatılır. Bizlerin peygamberi örnek almamız gerektiği vurgulanır. “Sizden hayra çağıran kötüyü yasaklayan kimseler olsun ki onlar, diğerlerini Allah’ın dinini, kitabını, peygamberin sünnetini, sırât-ı müstakîmin nasıl olması gerektiğini öğretsinler. İşte Allah’ın rahmetine, bağışlamasına kavuşacak olanlar bunlardır” buyruluyor. Dolayısıyla, her devirde hayra çağıran insanların olması ümmete farzı kifayedir.
Allahu Tealâ bizlerden M. Zahid Kotku, Es’ad Coşan gibi hocaefendilerin insanlara Allah’ın dinini örneklik şeklinde anlatan, yaşayarak gösteren insanların olmasını emretmektedir. Allah onlardan razı olsun, onlar vazifelerini gereği gibi yapmaya çalışmışlar. Onlardan sonra da aynı görevi yerine getirecek insanların yetişmesini sağlamak hepimizin görevidir” dedi.
Konuşmasına sırât-ı müstakîm ifadesinin açıklaması ve ayet-i kerimelerde nasıl vurgulandığıyla ilgili örnekler vererek devam eden Prof. Dr. Şükrü Arslan;
Müstakim kelimesi ayakta durmak, düzelmek, doğru, dosdoğru olmak, eğrilik, sapma bulunmayan istikamet anlamlarına gelir. Kur’an-ı Kerim’de 38 ayette geçmektedir. İstikamet kelimesi 3 ayette, sırat kelimesinin sıfatı, 2 ayette ise kıstas kelimesine eşlik eder. 1 ayette tarik kelimesine sıfat olarak gelir. Sırat, yol, ana yol herkese açık olan bilinen, takip edilmesi gereken bir yol olarak geçer.
Es-sıratel müstakim sıfat tamlaması dosdoğru yol, eğrilik, pürüz bulunmayan yol anlamında, Allah’ın yolu, İslam, Kur’an, hak yol olarak açıklanmıştır. Sıratel müstakim hidayet kelimesiyle Fatiha suresinde yer alır. Yüce Rabbimiz Mushaf-ı Şerif’in başında, Kur’an’ın girişi mahiyetindeki Fatiha suresinde, sırât-ı müstakîmin önemini ve onu talep etmenin usulü ve yordamını bize şöyle tanıtıyor:
Öncelikle bu zâtı kibriyayı O’na hamdederek, hamdin yalnız O’nun hakkı olduğunu ve O’na yapılması gerektiğini hatırlatarak sırât-ı müstakîmi talep etmenin bir başlangıcı olarak bunu öğretiyor. Elhamdülillahi rabbil âlemin, hamd Âlemlerin rabbi, tüm varlıkların sahibi olan Allah’a mahsustur. Bu duyguyla, bu bilgiyle hidayet istenmelidir.
Ardından övücü nitelikte Errahman ve rahîm sıfatlarını söylememizi, sonra Maliki yevmiddin ifadesiyle kendisine hesap vereceğimizi, bizi hesaba çekeceğini hatırlamamızı, yardımı sadece O’ndan isteyeceğimizi ve O’ndan başkasına kulluk etmeyeceğimizi kesin bir ifadeyle teminat olarak bizden istemektedir.
Cenab-ı Hakk bize buyuruyor ki bunları düşünerek bilerek okuduktan sonra “Bizi dosdoğru yola, senin yoluna ilet, sapıklıkta bulunanların yoluna değil” diye bizden böyle talepte bulunmamızı istiyor. Önce bir başlangıcı olması, hem ruhen hem dil ile itiraf ederek Cenab-ı Hakk’dan ne istememiz gerektiğini, nasıl hareket etmemiz gerektiğini bize talim ettiriyor; günde en az 40 kere tekrar okumamızın bir hikmeti olmalı. Böylelikle bizi hidayet üzere devam ettirmesini istemiş oluyoruz. Yarabbi bizi Sırât-ı Müstakîm üzere, devamlı kıl, oradan ayırma demekteyiz. Buradan, insanın Sırât-ı Müstakîmden ayrılmasının her zaman mümkün olduğunu o sebeple Allah’tan yardım istememiz gerektiğini anlıyoruz.”
“Kotku Hocaefendi devamlı Sırât-el Müstakîm üzere hareket ederdi”
Prof. Şükrü Arslan, konuşmasının devamında, M. Zâhid Kotku hocaefendinin istikamet ile ilgili sözlerini hatırlattı.
“Hocaefendi merhum, doğruluk üzere son derece hassas davranarak, sohbetlerinde vaazlarında sık sık bunu tekrar ettiğini sohbetlerini dinleyenlerinden, eserlerinden görebilmekteyiz.
Doğruluk üzere bulunmak emr-i İlahisi gereğince, hayatı boyunca dikkatli ve titiz bir ömür süren ilim, irfan ve hikmet abidesi Mehmed Zâhid Kotku Hocaefendi, nakıs insanı hatalardan koruyacak kestirme yolun dosdoğru olmak ve o hal üzere bulunmak olarak belirtmektedir. Şöyle der:
“Dosdoğru ol! kelimesinin Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’i ihtiyarlattığı bilinmektedir. Zira insan, bazı noktalarda başarılı olsa dahi çoğu zaman zayıf bir yaratıktır. Dosdoğru yol her şeyi kapsamaktadır. Yani hareketlerinizde ve duruşunuzda doğru yolda olmaya riayet ediniz. İşte o zaman tam ve kâmil bir mü’min olursunuz.” diyerek ikazda bulunmuşlar.
Bir sohbetinde Kotku Hocaefendi şöyle buyurur:
“Devrimiz, Resûlullah’tan 1400 küsur sene uzakta; bizlerse fitne ve fesat içerisinde kıvranmaktayız. İnsanın kendi başına çalışıp kurtulması âdetâ imkânsızdır. Onun için gece ve gündüz Hâlık-ı Zülcelâl’e yalvarmalıyız: ‘Yâ Rabbi! Bir göz açıp yumacak kadar az bir zaman bile olsa beni bana bırakma!Elimden tut; doğru yola, peygamberlerinin gittiği cennet ve rıza yollarına eriştir!’ ”
Şöyle der Hocaefendi:
“Her gün namazlarımızda en aşağı 40 defa okuduğumuz Fâtiha sûresinde Cenâb-ı Hakk’ın peygamberlerine verdiği doğru yolu isteriz. ‘Aman yahudi ve hıristiyan yolu olmasın!’ diye feryat ederiz. Fakat bir de bakıyoruz ki bütün âdet ve an’anelerimiz hemen hemen onlara tam uygun. Bu nasıl bir Müslümanlık, bilemem?
Asıl olan, secde halinde iken tezellül ve tevazuunu Hakk’a arz ederken, O’ndan af ve mağfiretini, halini iyileştirmesini, merhamet ve hayırlı rızıklarla rızıklandırmasını ve afiyetle birlikte hidayette daim eylemesini ve sırât-ı müstakîmden (doğru yol) ayırmamasını talep etmektir. Fâtiha-i Şerîfe’yi okurken de çok uyanık olup ibadetini ancak Allahu Teâlâ’ya yaptığını ve O’ndan yardım ve doğru yoldan ayrılmamayı istediğini hiç unutma ve sonra da, “Gazaba uğrayan Yahudilerden ve dalâlette olan Hıristiyanlardan beni kılma” diye dua ettiğini ve sonra da onların yolundan, izinden ayrılmadığını iyi düşün.”
Hakikaten bir taraftan dilimizle Cenab-ı Hakk’dan sıratı müstakim olmayı talep ederek bir taraftan da bunu unutarak Yahudi ve Hıristiyanların yaşayışı gibi davranmak, onlar gibi hareket etmek konusunda düşünmek gerekir, uyanmak aklı selim olmak lazım bu sebeple hocaefendinin bu ikazı yerinde bir ikazdır.
Prof. Dr. Şükrü Arslan, konuşmasının sonunda Mehmed Zahid Kotku Hocaefendinin şu sözleri ve duasını hatırlattı:
“Ahde vefa, emanete riayet ve saygı, dilin doğruluğu, kalbin doğruluğu hep birbirine bağlı hatlardır, birinin kopması cereyanın kesilmesine kâfi geldiği gibi dinin de, Müslümanlığın da, İslâmlığın da, insanlığın da böylece felce uğrar. Sonra bizi görenler Müslümanlığımızı, dolayısıyla da Müslümanlığı tenkide kalkarlar. Halbuki Müslümanlık başka, “müslümanım” diyen kişinin hali başka. Bunu fark edemeyen zavallı bu sefer var kuvveti ile Müslümanlığa çatmaya başlar. Bilmez ki kabahat müslümanlıkta değil, “müslümanım” diyen bizim gibi zavallılardadır. Müslümanlık her bakımdan çok güzel, çok sağlam, çok esaslı, çok da muhkem kitâb-ı ilâhî olan Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın gösterdiği yoldur. Sırât-ı müstakîm işte bu İslâm yoludur.
Allah’ım! Sen bizlere ve okuyan kardeş ve evlatlara hidayet ve tevfîkini ihsan eyle ve bizi doğru yoldan ve Hak yolundan zerre miktarı ayırma! Bizleri nefsin eline bırakma ve kendinden başkasına da terk etme!”
Arslan, “Allah, mekânını cennet eylesin, bize onun gibi nice güzel insanları göndersin, dinimize sahip çıkmamızı ve güzel bir şekilde yaşamamızı nasip etsin, bu vesileyle hocamızı rahmetle minnetle hatırlamış olduk. Allah rahmetle anılmasını nasip etmiş, inşaallah bizlere de nasip etsin” diyerek konuşmasını tamamladı.
Hatim duası…
Sohbetin ardından İskenderpaşa Camii imam hatibi Mikdat Kutlu tarafından Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde okunan hatmi şeriflerin kabulü niyazıyla hatim duası yapıldı. Hatim duası AKRA’dan da yayınlandı.

Yâd programı öncesinde İskenderpaşa Camii’ne gelenlere çeşitli ikramlar yapıldı. Namaz ve program öncesi cami avlusunda kurulan sofralarda mü’minler biraraya geldi.